1921 yılının Mart dönemiydi…
Çok değil henüz bir sene evvel Büyük Millet Meclisi açılmış yeni bir rejim değişikliğine ramak kalmıştı. Vatanın her karış toprağı için, milli mücadele had safhadaydı.
Bu esnada gerek orduya ilham kaynağı olacak, gerek ülkeyi temsil edecek, gerekse halkın moral seviyesini yükseltecek bir de milli marşımız olmalıydı…
Dönemin Milli Eğitim Bakanlığı o günkü adıyla Maarif Vekâleti, İstiklal Savaşı’nın milli ruhla kazanılmasına katkı sağlamak için bir şiir yarışması düzenledi.
7 Kasım 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’nde:
‘Türk şairlerinin nazar-ı dikkatine; Maarif Vekâletinden bildirilmiştir’ başlıklı bir ilânda, ‘Millî marşın, Maarif Vekâletince kurulan edebi bir heyet tarafından yarışmaya katılan eserler arasından 23 Aralık 1920’de seçileceği, yarışmayı kazanan eserin yazarına 500 lira, bestesi için de 1000 lira nakdi mükâfat verileceği’ duyurulur.
Ödül konulan 500 lira ise, öyle bir zamanda hiç de yabana atılmayacak çok kıymetli mühim bir miktardı…
Yarışmaya 724 şiir gönderildi. Eser gönderenler arasında, büyük kahraman Kazım Karabekir Paşa, Muhittin Baha Pars, Kemalettin Kamu gibi tanınmış değerli isimler de yer alır.
Daha evvel “Çanakkale şehitlerine” gibi muhteşem bir esere imza atmış olan Mehmet Akif’in de yarışmaya katılması umut edilir. Fakat Mehmet Akif, öylesine hassas, öylesine ince fikirli mütevazi bir karaktere sahipti ki, “bir milleti temsil edecek değerin, maddi karşılığı olamaması gerektiği’ düşüncesiyle yarışmaya katılmak istemez.
Milli Eğitim Bakanlığı, ekibiyle birlikte yarışmaya katılan bütün şiirleri incelerler. Fakat içlerinde “İstiklal Marşı” olabilecek nitelikte bir esere rastlayamazlar.
Bunun üzerine Bakan Rıza Nur ve ondan sonra Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi Bey, Mehmet Akif’in neden katılmadığını merak ederler.
Onunda bu yarışmaya katılması için ısrarcı olurlar ve yakın arkadaşı Hasan Basri Çantay’ı devreye sokarak, Akif’i bu yarışmaya katılması için ikna etmesini isterler. Aynı zamanda bir de davet mektubu gönderirler.
Bu arada Yunanlılar, İzmir ve Bursa’dan sonra Kütahya ve Eskişehir’i ele geçirerek, Sakarya vadisi boyunca mevzilenmiş, Ankara’yı tehdit etmeye başlar.
Bu durum karşısında Meclis’in Kayseri’ye hatta daha içeride bir yerlere, Sivas ve Malatya gibi şehirlere taşınması bile konuşulmaya başlanmıştır.
Böyle bir ortamda askerin moralini yükseltecek milli ruhu ayaklandıracak bir marşın bir an önce yazılıp bestelenmesi için acele edilir.
Vatan böyle sıkıntılı bir durumun içine girmişken bunca davet üzerine milli şairimiz fikrini değiştirir ve yarışmaya katılmaya karar verir..
Ankara’daki Taceddin Dergâhı’nda bulunan çalışma odasında işe koyulur. Herkesin merak ve sabırsızlıkla beklediği eserin ortaya çıkması 10 gün sürer. Şiiri tamamlayıp bakanlığa teslim eder.
Milli Eğitim Bakanlığı ekibince Akif’in şiiri çok beğenilir ve
“Cephedeki askerlerin de aralarında okumalarını ister. Cephede de çok büyük beğeni kazanır. Milli ve manevi duygular daha da alevlenir..
Eser, 17 Şubat 1921’de Sebilürreşad Dergisi’nin ilk sayfasında ‘Kahraman Ordumuza’ ithafıyla yayımlanır.
Ön elemeyi geçen yedi şiir 12 Mart 1921’de Mustafa Kemal’in başkanlığını yaptığı Meclis oturumunda milletvekillerine sunulur.
Mehmet Akif’in şiiri, Meclis kürsüsünde Bakan Hamdullah Suphi Bey tarafından okunur.
Öylesine büyük heyecan ve coşku yaratır ki, diğer şiirlerin okunmasına bile gerek görülmeden alkışlar arasında takdir edilerek kabul edilir.
Mehmet Akif, kendisine verilmek istenen 500 liralık ödülü evvela kabul etmez. Fakat çok ısrarcı olununca bu ödülün yoksul kadınlara ve onların çocuklarına iş öğreterek meslek kazandırmak için kurulan Darülmesai’ye bağışlar.
Milli şair, bu eşsiz eseri için, ‘ BU ŞİİR ARTIK BENİM DEĞİL YÜCE TÜRK MİLLETİ’nindir ” düşüncesiyle maddi gelir elde edeceği hiçbir eserinin hatta tüm şiirlerini topladığı Safahat’ın içeriğine dahi İstiklal Marşı’na yer vermez.
Şiirin bestelenmesi için de bir yarışma açılır.
1924 yılında seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul eder.
Ancak bu beste altı yıl kadar çalınabilir.
1930’da değiştirilerek dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör’ün bestesiyle eşleştirilir ve yürürlüğe konulur.
Sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde o tarihten beri İstiklal Marşı olarak söylenmektedir.
———-
Esasında İstiklal Marşı’mız yalnızca bir metin değil, bir dönemin ve de milletin derin ruhunu içinde barındıran önemli bir tutanaktır. Ayrıca dünya marşları arasında şiiriyeti en yüksek marştır. Fakat o sadece bir şiir, edebi metin olmayıp; muhtevasıyla beraber manası da son derece önemlidir.
Öyle ki İstiklal Marşı; tarihten silinmek istenen bir milletin nasıl ve hangi değerlerle ayağa kalktığının, küllerinden yeniden nasıl doğduğunun da açık bir nişanesidir.
‘KORKMA’ sözcüğüyle başlayıp, her mısrasında bir ulusun milli mücadelesine ilham kaynağı olan İSTİKLÂL MARŞI‘mızın kabul edilişinin 103. yılını kutluyor, bu eseri ülkemize kazandıran milli şairimiz MEHMET AKİF ERSOY‘u saygı, rahmet ve minnetle yâd ediyoruz.
Milli şairimizin deyimiyle;
ALLAH BU ÜLKEYE BİR DAHA İSTİKLÂL MARŞI YAZDIRTMASIN!