Çanakkale Savaşı’nda 276 kiloluk koca top mermisini sırtlayarak “YA ALLAH” nidasıyla düşman gemisini tek atışla denize gömen ve bir tarihe yön veren namı değer KOCA SEYİT, yani SEYİT ONBAŞI’nın yaşam öyküsünü okudunuz mu hiç?
OKUMADIYSANIZ BUYRUN O HALDE TARİHİMİZE DOĞRU BİR YOLCULUK YAPALIM…
***
Köyünde herkes onu öldü bilmektedir.
Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür.
Geldiğinde bir süre evine giremez.
Tedirgindir…
Çünkü aradan geçen 9 yılda karısının, yeniden evlenmiş olma ihtimalini düşünür…
Akşamdan geldiği evini sabaha kadar gözlemler. Evdeki hareketliliğe göre davranmak niyetindedir.
Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır. Haliyle adam Koca Seyit’i tanıyamaz ilk etapta.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Seyit mi? Eee biz seni öldü diye duyduk.
-İşte karşındayım. Allah nasip etti sağ olarak döndüm.
Seyit Onbaşı, titrek bir ses ve fersiz bakışlar arasında cevabından korktuğu, içini kemiren o soruyu sorar;
-Şeyy ben, şey, bir şey soracaktım ama!
-Buyur sor Seyidim bir sıkıntın mı var?
– Benim Hanım…
-Eee, nolmuş ki?
– Evlendi mi?
Soruyu sorabildiği için rahatlamıştır ama cevabı alana kadar hâlâ yürek sıkıntısı geçmemiştir.
-Hayır, değil. Kimseyle evlenmedi de. Yolunu gözleyip durdu yıllarca. Bir de çocuğun var. Lâkin bu şekilde çocuğun karşısına çıkma, korkutursun. Bağırarak git ki, haberleri olsun.”
Seyit evinin avlusunun önüne gelir ve kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir.
-Anne, kapıda sakallı bir adam var. Tanımıyorum ama görüntüsünden çok korktum” diyerek koşarak eve girer.
Annesi kapıya gelir bir de bakar ki ne görsün, yıllarca yolunu gözlediği eşidir. “Korkma kızım korkma, o senin baban” der.
Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışır Koca Seyit.
O kız, yıllar sonra nine olup da torunlarına bu anısını anlatırken, “Bir müddet çekindim. Baba deyip de boynuna sarılamadım, dizlerinde oturamadım” diye bahseder…
* * *
Namı değer Koca Seyit’in gerçek adı, SEYİT ALİ’dir aslında.
1934 yılında çıkartılan Soyadı Kanunu ile ÇABUK soyadını almıştır.
Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman…
1889’da Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır Köyü’nde doğan Seyit Ali, yörük çocuğudur.
Mavi gözlü ve ufak tefektir.
Gariban Anadolu köylüsü.
Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar.
1909’da askere gider.
1912’de Balkan Savaşı’na katılır.
1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulunur.
18 Mart 1915’te müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçer. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevlidir.
Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası’na isabet eder.
Mecidiye Tabyası’nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır.
Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali’dir.
Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası, yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır.
Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurarak darmaduman eder.
Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar.
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş ve bir de ödül olarak çift tayın verilir.
O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istemez tayınını…
İşin ilginç yanı Çanakkale savaşından bir gün sonra Seyit Ali Onbaşı’dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istenir. Seyit Ali Onbaşı ne kadar zorlansa da top mermisini bir türlü kaldıramaz. Sonra Seyit Ali Onbaşı latife yaparak, “Yine savaş çıksın, yine kaldırırım” diyerek ortama tebessüm katar. Fotoğrafı ise ancak tahta bir mermiyle çekilebilir.
Seyit Ali, 1909’da gittiği askerden, 1918’de onbaşı olarak döner.
1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.
1918’de terhis olur.
ONU BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR…
Koca Seyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili hiç bir şey anlatmaz. Dokuz yılda yaşadıklarını kendinde saklar.
Kolay değil, yaşanan olaylar. Büyük travmalar yaşatmıştır muhtemelen.
1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne, “Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım” der.
Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez. “Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur.
Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Manastır köyünde bulunur. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir.
Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir.
Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler.
Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır.
Ama bozuntuya vermez. Askerlere “suçum ne ki” diye sorar. “Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz. Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir ama “paşa beni çağırır ki” diye söylenir kendi kendine…
Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırtır. Sabah da elbisesini verir.
Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbet ettikten sonra Mustafa Kemal Paşa, ‘’ne istersen iste, sen büyük kahramanlık yaptın’’ der, Seyit Onbaşı’ya…
Maaş bağlatılmasını teklif eder.
Seyit Onbaşı; “Hayır paşam, biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten…
“Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te gece kaçak satıyorum.
Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa, rahat rahat çalışsam, maaş da istemem” diyerek Paşa’dan sadece bir tek ricada bulunur…
Kemal Paşa, nahiye müdürüne talimat verir; “Kesinlikle Seyit’e dokunulmasın.”
İki yıl Seyit’e kimse ilişmez. Fakat daha sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz. Seyit’e pek rahat vermez.
Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar. Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar.
Seyit Ali Çabuk, 1939’da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir.
Köyündeki mezarlığa defnedilir.
***
İŞTE BÖYLEE…
Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm kahramanlarının öyküsüdür aslında…
NİCE KOÇYİĞİTLER VAR Kİ;
ADLARI BİLİNMEZ,
NİCE KOÇYİĞİTLER VAR Kİ; ANLATMAYA CÜMLELER KÂFİ GELMEZ…
Çanakkale’de kanlarıyla destan yazan, tüm yiğitler, tüm neferler, 57.Alay, lise çağındaki sabîler, GERİ DÖNMEMEYE yemin eden kahramanlar başta Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları olmak üzere tüm vatan evlatlarına saygı, rahmet ve minnetle…